Kategori: Çocuk ve Ergen Terapisi

davranış problemleri

ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ PROBLEMLERİ

Şimdi bir hayal çalışması yapalım.. Düşünün ki bir sabah gözlerinizi açıyorsunuz ve kim olduğunuza, nerede olduğunuza dair hiçbir fikriniz yok. Etrafınızda size göre çok büyük hareket eden sesli nesneler var ama onları anlamıyorsunuz, dillerini bilmiyorsunuz. Her şey sizden kat kat büyük. Gözünüzün gördüğü, kulağınızın duyduğu, burnunuzun kokladığı, dilinizin tattığı, size dokunan ve dokunduğunuz her şey yabancı. Ne hissedersiniz?
Korku? Endişe? Merak?
Hoş geldiniz dünyaya..

Çocuklar bu yabancı dünyaya yaşamlarını devam ettirebilecek bilgi ve becerilerden yoksun olarak gelirler. Bu bilgi ve becerileri öğrenebileceği, güvenlik arayışına cevap alabileceği en önemli kurum ailedir. Çocuğun gelişim sürecinde duygusal, bilişsel ve davranışsal yönden ihtiyaçları karşılanamadığında olumsuz davranışların gelişmesi görülebilmektedir. Çocuğun olumlu gelişimi için aile içerisindeki tutarlı davranışlar ve çocukla kurulan olumlu ilişkiler önemlidir. Ebeveynlerin çocukla sıcak bir ilişkisi kurması, kabullenici tutumları ve duygusal gereksinimlerini karşılaması çocuğun problemli davranışlar göstermesini engellemekte, problem çözme becerilerini geliştirmektedir.

Sert disiplin anlayışı, sosyal ve duygusal yönden çocuğun desteklenmemesi, sınırsızlık, ebeveynlerden birisinin boşanma ve ölüm gibi sebeplerden dolayı yokluğu, babanın ilgisini ve sevgisini gösterememesi, çocukla sağlıklı iletişim kurulamaması, aile içi şiddet gibi sebepler çocuklarda huzursuzluk, korku, endişe, öfke duygularını yoğunlaştırma ve saldırganlık, öfke patlamaları gibi problemli davranışların ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir.

Çocuklarda gelişim dönemine uygun olmayacak şekilde en sık karşılaşılan davranış problemlerini şu şekilde sıralayabiliriz; saldırgan davranışlar (itme, vurma), yalan söyleme, izinsiz eşya alma, aşırı korku ve kaygılar, tırnak yeme, saç koparma, parmak emme, alt ıslatma ve dışkı kaçırma, yeme bozukluğu, karşı gelme, uyku bozuklukları.

Çocuğun problemli davranışlar sergilemesinin nedenlerinden bazıları; ebeveynleri tarafından fark edilme isteği, görülme ve onaylanma ihtiyacı, öfkesini daha sağlıklı bir yolla nasıl belli edeceğini bilmemesi, ebeveynlerin olumsuz davranışlarını model almaları, genetik sebepler, fizyolojik sorunlar ve fark etmeden ebeveynler tarafından davranışlarının ödüllendirilmesidir.

Ebeveynler çocukların fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını uygun yollarla gideremediğinde, çocuklar kendilerini fark ettirmek için olumsuz davranışlar sergileyebilirler. Bu noktada problem davranışın kaynağını ararken çocuğun davranışı ne sıklıkta ve yoğunlukta sergilediğini de gözlemlemek gerekir. Çocuk için ilk rol model ebeveynlerdir, anne babalar ev içerisinde kendi tutum ve davranışlarını da gözlemlemelidirler.

Bunun yanı sıra çocukların duygularını özgürce ifade etmesine izin vermek, çocuğun anlayabileceği şekilde açık ve net (sert değil) sınırlar koymak, sevildiğini ve şefkati hem söze dökerek hem de beden diliyle hissettirmek, sakin zamanında anlayabileceği düzeyde basit cümlelerle konuşmak, yaşına uygun sorumluluklar vermek, olumlu davranışlarını ödüllendirmek (övmek, sevinmek, teşekkür etmek, mutlu olduğunu ifade etmek vb.), yaratıcılığını pekiştirmek, kıyaslamalardan kaçınmak çocukta var olan davranış problemlerinin ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır.

Uzm. Psikolog Gizem Diker

oyun terapisi

Oyun Terapisinin İşlevi

Oyunun çocuğun hayatında paha biçilmez bir değeri vardır. Henüz dil gelişimi tamamlanmamış çocuklar, oyun üzerinden hayatlarındaki kişilerle iletişim kurarlar ve dünyayı deneyimlerler. Bazı teorisyenler, oyunu zihnin gelişiminin bir parçası sayar. Psikoterapi tarihinde, çocuklar ile çalışmanın mümkün olduğunu ve onların dünyasını anlamanın ilk adımı, Sigmund Freud’un vakası olan ‘Little Hans’ ile başlar. Psikanalizin gelişmekte olduğu yıllarda, ilk başta yetişkinlere odaklanıldı, daha sonra çocuklarında oyun üzerinden analiz edilebileceği keşfedildi. Başta Anna Freud ve Melanie Klein olmak üzere, psikanalistler, çocukların oyun üzerinden serbest çağrışım yapabilececiğini fark ettiler.

Bundan sonra, Carl Rogers, humanistik veya birey-merkezli olarak tanımlanan yeni bir psikoterapi yöntemi geliştirdi. Bu yöntem terapist ve danışanın güven, kabul ve koşulsuz kabul ilişkilerine dayanır. Bu akımdan etkilenen Virginia M. Axline, çocuk merkezli oyun terapisini geliştirdi.

Çocuk Merkezli Oyun Terapisi, yaklaşık 3-12 yaş arasında olan çocuklar için yaratılmış olan bir psikoterapi yöntemidir. Çocuklarının öz saygısını geliştirmeyi, davranış problemlerini azaltmayı, çocuklarının kendini kontrol etmeyi ve kendinden sorumlu olmayı öğrenmesine yardım etmeyi amaçlar. Çocukların kendini ifade edişi ve kendi hayatlarını keşfetmesi oyun üzerindendir. Çocukların dil gelişimi ve bilişsel gelişimleri, hala büyüme aşamasında olduğu için, çocukların kelimeleri oyuncaklar, dilide oyundur.

Bu terapi yönteminde, çocuklar oldukları gibi kabul edilir ve çocuğa kendini istediği şekilde ifade etme özgürlüğü tanınır. Terapist oyun odasında onu çok yakından dinler ve duygularını fark eder. Bu duyguları ona öyle şeklide yansıtır ki, çocuk kendi davranışlarını fark eder ve bunlar hakkında iç görüye sahip olur. Terapist aynı zamanda çocuğun kim olduğuna ve kendi problemlerini ona imkan verildikçe kendi çözebilmesi konusunda koşulsuz ve derin saygı duyar. Bütün bunlar ışığında çocuk sorumluluk almayı, yaptığı seçimlerin getirdiği sonuçları görebilmeyi, yaşadığı duyguları ile başa çıkabilmeyi, kendi sorunlarını kendi çözmeyi öğrenir. Minimum 6 seans süren çocuk merkezli oyun terapisi, çocuğun ihtiyacına ve koşullara göre değişim göstermektedir.

Diğer oyun terapi yöntemlerinden bazıları, Deneyimsel Oyun Terapisi, Dışavurumcu Sanat Terapisi, Kum Tepsi Terapisi, Bilişsel-Davranışçı Oyun Terapisi, Yönlendirilmiş Oyun Terapisi, Esnek Sıralı Oyun Terapisidir.

Çocuklarla çalışmanın bir çok yöntemi ve farklı şekilleri olmakla beraber, hepsinin ortak yönü, çocuğun oyun üzerinden bilinçdışı süreçlerini deneyimlediği, duygularını dışarıya vurduğu, sosyalleşme ve işbirliği gibi özelliklerin çalışıldığı ve desteklendiği bir yöntem olarak görür.

Psikolog / Oyun Terapisti İlayda Mutlu

okula-donus-cocugunuzu-korkutuyor-mu (2)_750x430

Okula Dönüş Bazı Çocuklar için Daha Zorlayıcıdır

Okula Dönüşü Kolaylaştırın

Her çocuk okula dönerken zorluklarla karşılaşabilir. Fakat psikolojik problemler yaşayan çocukların yüzde 20’si için okula dönüş zamanı oldukça zorlayıcıdır. Yaz etkinliklerinden farklı olarak okul ortamı, pek çok farklı şey ister çocuklardan. Mesela yerinde oturmak; organize olmak; görevi tamamlamak; ve yeni,  yapılandırılmış bir günlük programa uyum sağlamak. Bunun yanında okul, çocukların ebeveynlerinden ayrılmalarını ve akranları ile etkileşime geçmelerini gerektiren bir yerdir. Okula uyum için gerekli beceriler; kaygı bozukluğu, ayrılma problemi, özgül öğrenme sorunları, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve gelişim bozuklukları olan çocuklar için muazzam zorlu görevlerdir.

İşte ebeveynlerin okula başlamak için çocuklarla ilgili bilmeleri gereken altı şey:

1-Ruh sağlığı sorunları okula geri dönünce yine ortaya çıkıyor.

Özel ihtiyaçları olan çocuklar, yeni bir programı nasıl yöneteceklerini öğrenmek için çok fazla yardıma ihtiyaç duyarlar. Ebeveyn olarak, çocuğunuzun kaygısını azaltmak için sakin, çözüm odaklı davranışı modelleyerek ve aile hayatında; yemek zamanı, ev ödevi ve yatma rutinleri uygulayarak işe başlayabilirsiniz. Fakat çocuğunuz aşırı kaygı belirtileri gösteriyorsa ve okulda alışılmadık zorluklar gösteriyorsa, kaygılarınızı hemen çocuğunuzun öğretmeni ve bir çocuk ergen psikoloğu ile konuşmalısınız. Bu sayede çocuğunuzun sorunlarının yaşla uyumuna bakılıp gerek görüldüğü takdirde destek alabileceksiniz. Böylelikle sorun derinleşmeden çözüme ulaşmak daha kolay olacaktır.

 

2- Çocukların beyin yapıları önemli ölçüde değişiyor.

Çocukların beyinlerinde, özellikle de ergenliğe girerken büyük değişiklikler meydana gelir. İletişimi bu hassas zamanda açık tutmak önemlidir, Çünkü gençler yetişkin gibi görünmeye başladıklarında ve yetişkin olduklarını düşünürken, stresi yönetme becerisine sahip olmayabilirler. Çocuğunuzla okuldaki zorluklar ve yeni deneyimler hakkında konuşmaya henüz başlamadıysanız, şimdi mükemmel bir an. Çocuğunuzu eleştirmeden onun daha doğru başa çıkma becerileri geliştirmesine yardımcı olabilirsiniz. Böylelikle ihtiyaç duydukları yeni becerileri gelişen beyin ağlarına katmalarına yardımcı olmuş olacaksınız.

 

3- Endişeli ebeveynler kaygılı çocukları okula gönderiyor.

Kaygı (Anksiyete) bozuklukları genetik olabilir. Bu da çocuğun kaygıya karşı daha hassas olması anlamına gelebilir. Genetik faktörlerin yanında yeni bir deneyime başlayan çocuk bilinmez durumu çevresindekilerin tepkileri ile anlamlandırmaya çalışır. Tam bu noktada çocuğun okul sürecine, öğretmenine, okuluna, arkadaşlarına dair kaygıları olan bir anne/baba, bunları almaya hazır bekleyen çocuğuna geçirecektir. Çocuklar gerçekten sünger gibidir, enerjiyi emer ve etraflarındaki davranışları benimserler. Özellikle çocuğun bir okula hazırlanmasına yardımcı olurken,  yapabileceğiniz en faydalı şeylerden biri, sakin ve kendine güvenen davranışlarda bulunmaktır.

 

4- Öğretmenler, belki düşündüğünüzden bile daha önemlidir.

Öğretmenler çocuğun gözüyle çocuğun ailesini tanır ve çocuğun anne babası etrafta olmadan nasıl davrandığını öğrenir. Bu, ebeveynlerin çocukları hakkındaki her türlü bilgiyi öğretmeninden alabileceği anlamına gelir. Öğrenme zorlukları, akran problemleri, akademik başarılar ve yakın arkadaşlıklar hakkında her türlü bilgi gibi.

Öğretmenler müttefiktir ve düzenli olarak onlarla konuşmalısınız.

Sormak için bazı iyi sorular şunlar olabilir: Çocuğum okulda nasıl?

Sosyal veya akademik becerileri hakkında herhangi bir endişeniz var mı?

Bir şey için yardımıma ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz?

 

5- Ödev zamanı çok önemlidir.

Öğrenim zorlukları olan küçük çocuklar, ve aslında her çocuk, ebeveynlerin ev ödevlerine yardımlarından pozitif olarak yararlanabilirler. Ebeveynler, her akşam yapılandırılmış bir “ödev saati” için zaman ayırmalıdır.

İyi bir rutin şöyle başlayabilir: Çalışmak için masa üzerinde alan yaratın; sırt çantasını temizlemesine yardım edin; günün ödevlerini gözden geçirin; ve ev ödevi ile ilgili sorulara bakın.

Çocuğunuzun öğrenme alışkanlıklarını güçlendirirken, nerelerde zorlandığını ve nerelerde iyi olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Pozitif ve teşvik edici olun.

 

6- En kötüye odaklanmayın.

Çocuklar farklı zamanlarda büyür ve gelişir. İdeal olarak, bir çocuk beklenen zaman dilimlerinde çeşitli beceriler kazanacaktır, ancak bir alanda bir diğerinden daha hızlı veya yavaş gelişebilir.

Bazı 5 yaşındaki çocuklar harflerin seslerini zor söylerken, bazı çocuklar ise akıcı bir şekilde okuyabilir. Bu bazı ebeveynleri endişelendirebilir. Ancak bir gelişme alanındaki bir gecikme, bir çocuğun bir bozukluğu olduğu anlamına gelmez. Çocuğunuzun gelişimi ile ilgili bir sorun olabileceğini düşünüyorsanız, öğretmeniyle konuşun. Tecrübeli bir öğretmen, çocuğunuzun 300 kadar çocuğa göre ilerlemesini çerçeveleyebilir. İyi öğretmenler çok değerli müttefiklerdir.

 

Yazar: Harold S. Koplewicz, MD

Derleyen: Psikolog İlayda Mutlu

 

teknoloji ve çocuk

Teknolojinin Aile Yapısı ve Gelişmekte Olan Çocuklar Üzerindeki Etkileri

20 Yıl İçinde Değişen Teknoloji ve Hayatımıza Getirdikleri

Bugünün çocuklarının karşılaştığı sorunları anlamaya çalışırken, kendi çocukluğunuzu düşünün. Sadece 20 yıl önce, çocuklar bütün gün dışarıda oynuyorlardı, bisiklete biniyor, spor yapıyorlardı. Çocuklar hayali oyunların ustalarıydı, eskiden kendi oyunlarını kendi yaratırlardı ve şimdi alınan pahalı oyuncaklara veya ebeveyn gözetimine ihtiyaç duymazlardı. Aynı zamanda çok hareket ederlerdi ve duyusal dünyaları doğa bazlıydı. Sokakta, bahçede tepede, nehir kıyısında oynanırdı. Eskiden aile zamanı genellikle ev işleri yaparak geçirilirdi ve çocuklardan yapılmasını bekledikleri işlerde vardı. Yemek masaları, ailelerin bir araya gelip yemek yediği ve günlerini anlattıkları bir yerdi.

Bugünün aileleri ise 20 yıl öncesine göre oldukça farklı. Teknolojinin 21. yüzyıl ailesi üzerindeki etkisi, onun temelini değiştiriyor ve uzun zaman önce aileleri bir arada tutan çekirdek değerlerin dağılmasına neden oluyor.

Ebeveynler okul, iş, ev ve sosyal yaşamları içinde hayatlarını daha hızlı ve daha verimli hale getirmek için iletişim, bilgi ve ulaşım teknolojisine güveniyor. Eğlence teknolojisi (TV, İnternet, video oyunları, iPad’ler, cep telefonları) o kadar hızlı bir şekilde ilerlemiştir ki, aileler bunun aile yapısına ve yaşam tarzlarına önemli etki ve değişiklikler getirdiğini fark edememiştir.

 2010 Kaiser Foundation çalışmasında, ilkokul çağındaki çocukların eğlence teknolojisinin günde ortalama 7,5 saatte kullandıkları, bu çocukların yüzde 75’inin yatak odalarında TV izlediği ve Kuzey Amerika evlerinin yüzde 50’sinin de tüm gün TV’nin açık olduğu görülmüştür. Akşam yemeği sohbetleri, “büyük ekran” ile değiştirilmiştir.

Çocuklar şimdi, oyun oynamak için teknolojiye güveniyor, yaratıcılıklarını ve hayal güçlerini sınırlı şekilde kullanıyor. Aynı zamanda teknoloji, en uygun duyusal ve motor gelişimi sağlamak için bedenlerine gerekli olan zorlukları sınırlandırıyor. Karmaşık duyusal uyarımla bombardımana tutulan küçük bedenler, çocuğun gelişimsel dönüm noktalarına ulaşmada gecikmelere yol açarak, okuryazarlığın başarılması için temel beceriler üzerinde olumsuz etkiler yaratır.

Bugünün gençleri, okulda, öz-denetim ve öğrenme için gerekli dikkat becerileri ile mücadele ediyor. Buda sonuç olarak sınıfta öğretmenler için önemli davranış yönetimi problemleri haline geliyor.

Teknolojinin Gelişmekte Olan Çocuk Üzerindeki Etkileri Nelerdir?

Çocukların gelişmekte olan duyusal, motor ve bağlanma sistemleri, bugünün teknolojisinin bu hareketsiz, ama çılgınca ve karmaşık doğasını barındırmak için biyolojik olarak evrimleşmemişlerdir. Hızla gelişen teknolojinin gelişmekte olan çocuk üzerindeki etkisi, çocuklarda fiziksel, psikolojik ve davranış bozukluklarının artmasına neden olmuştur.  Çocuk obezitesi ve diyabet, artık hem Kanada’da hem de ABD’de, aşırı teknoloji kullanmaya bağlı ulusal salgınlardır. Dikkat Eksikliği- Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tanısı, Otizm, Koordinasyon Bozukluğu, Gelişimsel Gecikmeler, Konuşma Problemleri, Öğrenme Güçlükleri, Duyusal işleme Bozukluğu, Anksiyete, Depresyon ve Uyku Bozuklukları teknolojinin aşırı kullanımı ile ilişkilidir ve endişe verici bir hızla artmaktadır.

Sağlıklı çocuk gelişimine ulaşmak için gerekli dört kritik faktör, hareket, dokunma, insanlarla bağlantı ve doğaya maruz kalmadır. Bu tür duyusal bilgiler, normal okula giriş için temel becerilerin elde edilmesi için gerekli olan normal gelişimi, iki taraflı koordinasyonu, optimal uyarılma durumlarını ve öz düzenlemeyi sağlar.

Küçük çocukların, vestibüler, propriyoseptif ve dokunsal sistemlerine yeterli duyusal uyaran sağlamak için günde 2-3 saat aktif oyun oynamaları gerekir. Dokunma, kucaklama ve oyun yoluyla elde edilen dokunsal uyarım,  planlı hareket edebilmenin gelişimi için kritiktir. Dokunma ayrıca kortizol, adrenalin ve anksiyeteyi azaltan parasempatik sistemi aktive eder. Doğa ve yeşil alanlar sadece çocuklar üzerinde sakinleştirici bir etkiye sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda dikkati iyileştirir ve öğrenmeyi destekler. Televizyon ve video oyunları aracılığıyla şiddete maruz kalan küçük çocuklar, izledikleri şeyin gerçek olmadığını bilmediği için yüksek adrenalin ve stres hissederler. Teknolojiyi aşırı kullanan çocuklar, genel hareket halinde olma, hızlı nefes alma ve hızlı kalp atış hızı ve genel bir rahatsızlık veya huzursuzluk durumunu bildirirler.

Teknolojinin Zararlı Etkilerini Azaltmak ve Bilinçli Kullanımı için Yapılması Gerekenler Nelerdir?

Ebeveynler, öğretmenler ve terapistler olarak bir araya gelip Toplumun bu konu hakkında uyanması ve teknolojinin yıkıcı etkilerinin sadece çocuğumuzun fiziksel, psikolojik ve davranışsal sağlığına değil, aynı zamanda ilişkilerini devam ettirme, öğrenme becerilerine de yansıyabileceğini aktarmalıyız.

Teknoloji sürekli ilerleyen bir tren olmasına karşın, zararlı etkileriyle ilgili bilgileri paylaşmak ve teknolojinin kullanımını dengelemeye yönelik eylemler, çocuklarımızın geleceği için iyi olacaktır. Ebeveynlerin çocukları ile oyun oynayıp, sohbet edip, sarılıp beraber kaliteli zaman geçirmesi, TV, video oyunları ve en son iPad’ler ve cep telefonu ile donatmaktan çok daha iyi olacaktır.

 

Derleyen: Psikolog İlayda Mutlu

 

 

 

20 Yıl İçinde Değişen Teknoloji ve Hayatımıza Getirdikleri

Bugünün çocuklarının karşılaştığı sorunları anlamaya çalışırken, kendi çocukluğunuzu düşünün. Sadece 20 yıl önce, çocuklar bütün gün dışarıda oynuyorlardı, bisiklete biniyor, spor yapıyorlardı. Çocuklar hayali oyunların ustalarıydı, eskiden kendi oyunlarını kendi yaratırlardı ve şimdi alınan pahalı oyuncaklara veya ebeveyn gözetimine ihtiyaç duymazlardı. Aynı zamanda çok hareket ederlerdi ve duyusal dünyaları doğa bazlıydı. Sokakta, bahçede tepede, nehir kıyısında oynanırdı. Eskiden aile zamanı genellikle ev işleri yaparak geçirilirdi ve çocuklardan yapılmasını bekledikleri işlerde vardı. Yemek masaları, ailelerin bir araya gelip yemek yediği ve günlerini anlattıkları bir yerdi.

Bugünün aileleri ise 20 yıl öncesine göre oldukça farklı. Teknolojinin 21. yüzyıl ailesi üzerindeki etkisi, onun temelini değiştiriyor ve uzun zaman önce aileleri bir arada tutan çekirdek değerlerin dağılmasına neden oluyor.

Ebeveynler okul, iş, ev ve sosyal yaşamları içinde hayatlarını daha hızlı ve daha verimli hale getirmek için iletişim, bilgi ve ulaşım teknolojisine güveniyor. Eğlence teknolojisi (TV, İnternet, video oyunları, iPad’ler, cep telefonları) o kadar hızlı bir şekilde ilerlemiştir ki, aileler bunun aile yapısına ve yaşam tarzlarına önemli etki ve değişiklikler getirdiğini fark edememiştir.

 2010 Kaiser Foundation çalışmasında, ilkokul çağındaki çocukların eğlence teknolojisinin günde ortalama 7,5 saatte kullandıkları, bu çocukların yüzde 75’inin yatak odalarında TV izlediği ve Kuzey Amerika evlerinin yüzde 50’sinin de tüm gün TV’nin açık olduğu görülmüştür. Akşam yemeği sohbetleri, “büyük ekran” ile değiştirilmiştir.

Çocuklar şimdi, oyun oynamak için teknolojiye güveniyor, yaratıcılıklarını ve hayal güçlerini sınırlı şekilde kullanıyor. Aynı zamanda teknoloji, en uygun duyusal ve motor gelişimi sağlamak için bedenlerine gerekli olan zorlukları sınırlandırıyor. Karmaşık duyusal uyarımla bombardımana tutulan küçük bedenler, çocuğun gelişimsel dönüm noktalarına ulaşmada gecikmelere yol açarak, okuryazarlığın başarılması için temel beceriler üzerinde olumsuz etkiler yaratır.

Bugünün gençleri, okulda, öz-denetim ve öğrenme için gerekli dikkat becerileri ile mücadele ediyor. Buda sonuç olarak sınıfta öğretmenler için önemli davranış yönetimi problemleri haline geliyor.

Teknolojinin Gelişmekte Olan Çocuk Üzerindeki Etkileri Nelerdir?

Çocukların gelişmekte olan duyusal, motor ve bağlanma sistemleri, bugünün teknolojisinin bu hareketsiz, ama çılgınca ve karmaşık doğasını barındırmak için biyolojik olarak evrimleşmemişlerdir. Hızla gelişen teknolojinin gelişmekte olan çocuk üzerindeki etkisi, çocuklarda fiziksel, psikolojik ve davranış bozukluklarının artmasına neden olmuştur.  Çocuk obezitesi ve diyabet, artık hem Kanada’da hem de ABD’de, aşırı teknoloji kullanmaya bağlı ulusal salgınlardır. Dikkat Eksikliği- Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tanısı, Otizm, Koordinasyon Bozukluğu, Gelişimsel Gecikmeler, Konuşma Problemleri, Öğrenme Güçlükleri, Duyusal işleme Bozukluğu, Anksiyete, Depresyon ve Uyku Bozuklukları teknolojinin aşırı kullanımı ile ilişkilidir ve endişe verici bir hızla artmaktadır.

Sağlıklı çocuk gelişimine ulaşmak için gerekli dört kritik faktör, hareket, dokunma, insanlarla bağlantı ve doğaya maruz kalmadır. Bu tür duyusal bilgiler, normal okula giriş için temel becerilerin elde edilmesi için gerekli olan normal gelişimi, iki taraflı koordinasyonu, optimal uyarılma durumlarını ve öz düzenlemeyi sağlar.

Küçük çocukların, vestibüler, propriyoseptif ve dokunsal sistemlerine yeterli duyusal uyaran sağlamak için günde 2-3 saat aktif oyun oynamaları gerekir. Dokunma, kucaklama ve oyun yoluyla elde edilen dokunsal uyarım,  planlı hareket edebilmenin gelişimi için kritiktir. Dokunma ayrıca kortizol, adrenalin ve anksiyeteyi azaltan parasempatik sistemi aktive eder. Doğa ve yeşil alanlar sadece çocuklar üzerinde sakinleştirici bir etkiye sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda dikkati iyileştirir ve öğrenmeyi destekler. Televizyon ve video oyunları aracılığıyla şiddete maruz kalan küçük çocuklar, izledikleri şeyin gerçek olmadığını bilmediği için yüksek adrenalin ve stres hissederler. Teknolojiyi aşırı kullanan çocuklar, genel hareket halinde olma, hızlı nefes alma ve hızlı kalp atış hızı ve genel bir rahatsızlık veya huzursuzluk durumunu bildirirler.

Teknolojinin Zararlı Etkilerini Azaltmak ve Bilinçli Kullanımı için Yapılması Gerekenler Nelerdir?

Ebeveynler, öğretmenler ve terapistler olarak bir araya gelip Toplumun bu konu hakkında uyanması ve teknolojinin yıkıcı etkilerinin sadece çocuğumuzun fiziksel, psikolojik ve davranışsal sağlığına değil, aynı zamanda ilişkilerini devam ettirme, öğrenme becerilerine de yansıyabileceğini aktarmalıyız.

Teknoloji sürekli ilerleyen bir tren olmasına karşın, zararlı etkileriyle ilgili bilgileri paylaşmak ve teknolojinin kullanımını dengelemeye yönelik eylemler, çocuklarımızın geleceği için iyi olacaktır. Ebeveynlerin çocukları ile oyun oynayıp, sohbet edip, sarılıp beraber kaliteli zaman geçirmesi, TV, video oyunları ve en son iPad’ler ve cep telefonu ile donatmaktan çok daha iyi olacaktır.

 

Derleyen: Psikolog İlayda Mutlu

 

 

 

okula-yeni-baslayacak-cocuklarin-okula-uyum-sureci-2

Okula Uyum Sürecinde Ailelerin Dikkat Etmesi Gerekenler

Yaz tatilinin ardından okula geri dönüş ve adaptasyon ailelerin yeni gündemini oluşturuyor. Her çocuğun okula adaptasyonu farklı olabiliyorken bu adaptasyonu kolaylaştıracak bazı önerileri ve dikkat edilmesi gerekenleri sizlerle paylaşmak istedik.

  • Okula yeni başlangıçlarda öğretmenin çocukla güven ilişkisi kurabilmesi, adaptasyonun en önemli koşuludur. Öğretmene, ebeveynlerin güvendiğinin çocuk tarafından gözlenmesi bunun yanında ebeveynlerin kaygılarını çocuğun yanında konuşmamaları, mimik ve jestlerle yansıtmamaları çok önemlidir. Çocuğun fikren alışması için hazırlık sürecine önem verin. Örneğin; Okula karar verildikten sonra ebeveyn le yapılacak küçük-kısa ziyaretler, okul alışverişinin birlikte yapılması, listedeki ihtiyaçların kendi tercihleri doğrultusunda hazırlanması, gibi şeyleri birlikte yapabilirsiniz.
  • Okulun ilk günlerinde ağlayarak gitmek istemediğini söyleyen çocuğunuz karşında kararlı durun. Öncelikle onu sakinleştirin, kaygı ve korkusunun altındaki sebebi öğrenmeye çalışın ve varsa yanlış bilgilerini düzeltin. Yapabiliyorsanız ilk 3-5 gün kısa sürelerle başlayıp, okulda kalma süresini giderek uzatın. Bu kısa süreleri etkinlik ve faaliyet üzerinden açıklayın. (Örneğin; taç yapma etkinliğinizden, bahçe saatinizden sonra seni alacağım)
  • Yapabiliyorsanız ilk günler çocuğunuzu kahvaltı ve öğle yemeğine bırakmayın. Yemek her çocuk için ayrı bir oryantasyon gerektirir ve çoğu çocuk yemekle ilgili bir sorun yaşar veya evden belli bir alışkanlığı vardır. Bunun okula alışma sürecinde çocuğun karşısına ek bir zorluk olarak çıkmasını istemiyoruz.
  • Okula götürüp, adaptasyonu takip edecek Veli’nin, çocuğun kolay ayrılabileceği biri olması onu bırakmanızı kolaylaştıracaktır (örneğin anneanne çocuğun ağlamasına “kıyamayan”, ona “hayır” diyemeyen bir yapıdaysa bu durum süreci zorlaştırıp, uzatacaktır.)
  • Okuldan sonra “Okul nasıldı? Öğretmenini sevdin mi? Öğretmenin sana iyi davranıyor mu? Yarın tekrar gidelim mi? Gibi soruları çocuğunuza yöneltmeyin. Okulu bitirdikten sonra okulla ilgili konuşmak istememesi normal olup, olabildiğince kaliteli zaman geçirmeye çalışın. O hazır olduğunda okuldan kısa kısa bahsetmelere başlayacaktır.
  • Okuldan getirdiği faaliyetlerini büyük bir özenle inceleyip, anlatmak istiyorsa ondan dinleyin ve sergileyin.

 

Tüm bunları yapmanıza rağmen çocuğunuz 3 haftayı aştığınız halde okula alışmakta zorlanıyorsa, orada yemek yemiyor, tuvaleti kullanmıyor, gece kabuslar görerek uyanıyorsa mutlaka bir uzmandan değerlendirme ve görüş alın.

 

Uzm. Psk. Duygu KARAKULAK TAKVİM

Çocuk&Ergen Psikoloğu

 

kurban-bayrami-1

Kurban Bayramı ve Çocuklar

Hepimiz çocukların hayvanlara olan sempatisini biliriz. Evcil hayvanlar, çocukların erken çocukluk dönemlerinden itibaren plastik ördeklerinden, ayıcıklarından, ses çıkaran bebek ve arabalarından sonra en çok dikkatlerini çeken iyi arkadaşlarıdır. Örneğin yeni konuşmaya çalışan bir çocuğun ilk on kelimesine “miyaw” olarak bir kedi girer mutlaka.
Anne babaları olarak bizler ise, hayvanları çok seven ama severken canını yakabilen çocuklara bir canlı ile empati kurabilmeyi ve hayvan sevgisini vermeyi, konuşamasalar da onlarında duyguları, hisleri, ihtiyaçları ve hakları olduğunu öğretmeye çalışırız.
Ne yazık ki her yıl Kurban Bayramında yaşanan rahatsız edici görüntülerle birlikte hayvan sevgisi ve hayvan hakları tartışılıyor. Her geçen yıl bayram sevincimizi gölgelemesin, çocuklar etkilenmesin ve yanlış mesajlar verilmesin diye yapılan iyileştirmeler olmasına rağmen hala uygun olmayan görüntülerle karşılaşabiliyoruz. Köylerden bayramlık satış için getirilen hayvanların taşıma ve barınma koşulları, otobanda arabaların arasında, çatıların üzerinde dolaşan büyük baş hayvanların etrafını çevreleyen ve hiç çağa uygun olmayan yöntemlerle yakalamaya çalışan insanlar, kanlı hayvan artıkları ile dolmuş, kan göletlerinin oluştuğu ve çocukların etrafta dolaştığı kesim alanları…
Türkiye’de bu konu ile ilgili çok fazla araştırma olmamasına rağmen teorik kuramlar ve yurtdışında yapılmış araştırmalar kurban bayramında yaşananların çocukları kısa ve uzun vadede etkilediğini gösteriyor.
Kurban Bayramı ve Çocuk üzerine araştırmaları olan Değirmencioğlu ve Komisyonu Türkiye’de çocukların bayram boyunca ve sonrasında karşılaştıkları durumları kayıtlara geçebilmek için örneklem grubunu kurbanlık hayvanla teması olan ve direk teması olmayıp yazılı ve görsel medya kanalı ile yaşananlara şahit olan çocuklardan oluşturuyor. Hayvan ile teması olan çocuklardan toplanan bulgulara göre;
 Bayram öncesi eve getirilen hayvan ile temasa geçen çocuk duygusal bir bağ kuruyor.
 Bayramla birlikte bu hayvanı kaybeden çocuğa genellikle gerçek olmayan, çarpıtılmış veya onun için soyut ve anlaşılmaz olan dini açıklamalar yapılıyor.
 Hayvanı kaybeden çocuk için bir yas ve kızgınlık dönemi başlarken, üzüntüsü çoğu zaman anlaşılmıyor ve destek beklediği kişilerden destek göremiyor.
 Bir hayvanın ölümüne izin veren ebeveynini suçlayıp yargılayabilir.
Kurbanın eve getirilmediği, kurbanlık hayvan alınmayan evlerde, hayvan ile direk teması olmayan çocuklardan toplanan bulgulara göre;
 Günümüzün araştıran ve sorgulayan çocukları kurban kesimini televizyon veya gazete aracılığı ile kesim öncesi ve sonrası kareleri görüyorlar.
 Hayvanların eziyet görmesi, hayvana zor kullanılması gibi kötü muamele ve şiddet içeren olaylardan rahatsız oluyorlar.
 Ayrıca kısa vadede, bir canlının ölümü ve yok olması üzerinden ölüm kaygısı yaşayabilen çocuk, uzun vadede de eti tükenmeye karşı tutum sergileyebiliyorlar.

Ne kadar dini açıklama yapılırsa yapılsın, özellikle 11 yaşın altındaki çocuklar bir canlının ölümünü bizim gibi algılayamaz. “Gelenek” veya “dini gereklilik” soyut düşünce evresine geçmemiş çocuklar için anlaşılmazdır.
Kurban bayramı süresince dikkat edilmesi gerekenler
 Büyük metropolitanlarda pek mümkün görünmese de, evlerin uygun olduğu durumlarda aileler kurban edilecek hayvanı bayramdan günlerce önce eve getirip beslemektedir. Hatta hayvana bakım verme sorumluluğu çocuğun olabilmektedir. Kesim gününe kadar bahçedeki hayvanla duygusal bağ geliştiren çocuk için hayvanın gitmesi anlaşılmazdır ve üzüntü kaynağıdır. Hele ki kesimini görmesi çok sakıncalı olabilir.
 Hangi yaşta olursa olsun, kesimi izlemek istemiyorsa bununla ilgili bir zorlamada bulunulmamalı. Özellikle 11 yaşın altındaki çocuklar kesim yerlerinden, görsel ve yazılı medya tarafından işlenen haberlerden ve eve taşınan hayvanın kanlı parçalarından uzak tutulmalıdır. Kesimi izleyebilmeye bir erkeklik göstergesi olarak bakılmamalı, çocukların alnına kan sürme veya hayvanın parçaları ile oynamasına izin verilmemelidir.
 Kurbanla ilgili yaşa uygun, gerçekçi, özenli açıklamaların yapılması gerekmektedir. Sadece bu dinimiz gereği yapılması gereken bir şey demek çocuğun kafasını daha da karıştırabilir. Aynı zamanda kesimini izlemeyen çocuklara; kayboldu, gitti, kaza geçirdi gibi yanlış açıklamalar yapılmamalıdır. Durumu sorgulayan çocuk için “herkes bayramları güzel geçirmek ister, güzel kıyafetler giymek, eğlenceli yerlere gitmek ve tabiî ki doyurucu-sağlıklı yemekler yemek. Ama bazı çocukların anne ve babalarının bunları yapacak kadar parası yok. Bu nedenle bayramlarda daha fazla et ihtiyacı doğuyor. Ve evinde pişirecek yemeği olmayan insanlara dağıtılıyor.” Benzeri açıklamalar yapılmalıdır.
 Kurban eti yemek istemiyorsa zorlanmamalı. Çocuklar için yediğimiz et çeşitleri ile hayvanlar arasında tam olarak bizim anladığımız tarzda bir bağlantı yoktur. Bir hayvanın etinin yenmesinin o hayvanın yok olması anlamını taşıdığını bilemez. Çocukların algıları böyle iken herhangi bir sebepten ötürü eti yemeği reddediyorsa ısrarcı olunmamalıdır.
 Televizyon ve gazetede yer alan ve yetişkinler için bile rahatsız edici olan görüntülerden çocuğu uzak tutmaya çalışmalısınız. Bu konuda yazılı ve görsel medyaya da etik sorumluluklar düşmektedir.
 Çocukta gözlemlediğiniz uyuyamama, yemek yiyememe, aşırı hareketlenme, tekrarlayıcı sorgulamalar, vb. davranış değişikliklerde bir uzmana başvurmanız gerekmektedir.

Kaynak
http://www.bianet.org/
http://indigodergisi.com/arsiv/kurban_ve_cocuk_04.htm

Uzm. Psk. Duygu KARAKULAK TAKVİM
Ergen, Çocuk ve Oyun Terapisti

Ergenlik

Nedir Bu Ergenlik?

Ergenlik, çocukluktan yetişkinliğe geçiş sürecini kapsayan bir dönemdir. 12-20 yaş arası olarak kabul edilen bu dönem başlangıç, bitiş ve zorlukları açısından gençten gence birçok farklılık gösterir. Kızlarda 8–13, erkerlerde 10–15 yaşlarında başlar.

İlk ergenlik belirtileri
Ergenlik birçok fiziksel değişikliği beraberinde getirir. Ancak sadece fiziksel belirtiler değil, duygusal belirtileri de vardır ergenliğin. Çocuğun ruhsal gelişimlere paralel olarak utanmasının gelişebileceğini belirtiyor. Utanma, henüz çocuk vücudundaki gelişimleri gözlemlemeye başlayan çocukta ortaya çıkan ilk belirti olabilir. Tuvalet ve banyoda daha hassas davranır, odasını kendi mahremi haline getirir, kızlar göğüslerin belirginleşmeye başlaması ile saklamaya çalışarak kambur yürümeye başlayabilir.
Bu belirtilerle birlikte ergenlikle ilgili bilgiler verilmeye başlanabilir.

Ergenlik Döneminde Aileyi reddetme

Ergenlik dönemi çocuğun arkadaşlarına ve sosyal ilişkilerine yatırım yaptığı bir dönemdir. Bu yoğunlaşmayı sağlayabilmesi için anne ve baba ile olan ilişkisini bir kenarda tutması gerekir.

Çocuğunun arkadaşlarına yoğunlaşması, onlar gibi davranması, onlara benzemeye çalışma çabası ailenin şaşkınlıkla bazen de tepkiyle karşıladığı bir süreçtir. Bu süreçte çocuk, ailesini reddedebilir, ailesini beğenmeyebilir.

Uzman Psikolog Duygu Karakulak Takvim bunun doğal ve bireyselleşme sürecinde olması gereken bir aşama olduğunu vurguluyor. Bu dönemde ergenle anne baba arasındaki çatışmalar, ilişkilerinin ileriki zamanlarında da bu şekilde devam edeceği anlamını taşımaz.

Bu dönemde şaşkınlıkla birlikte çocuğuna bir şey olacağı korku ve tedirginliğine kapılan ailenin, otorite, baskı ve kuralları artırması bu çatışmayı alevlendirmekten öteye gitmez.

Ergenlik Döneminde ortaya çıkabilen sorunlar

Çekmeköy Mayıs Psikoloji uzmanları, ergenlik döneminde ortaya çıkabilecek ruhsal sorunları şöyle sıralıyor:
• Ergenlik dönemindeki genç, duygu karmaşası içerisindedir. Mutluyken ağlamaya başlar, birden kızar, küçük bir şeyden neşelenir, anlamsız bir şeye üzülür.
• Karşı cins, arkadaşlık ilişkileri, kılık-kıyafet, müzik, son trendler gibi her şeye ilgisi arttığından derslerdeki dikkati düşer.
• Benmerkezcilik yeniden ortaya çıkar. Hayatın merkezinde olduğu sanrısı gelir yerleşir. Bunun doğurduğu baskı ve sorumluluk her şeyi mesele etmesine sebebiyet verir.
• Kendi istek ve ihtiyaçlarına yönelik doyumları az bulduğu bir dönemdedir. Harçlığı azdır, özgürlüğü azdır, dolabında çok giysisi olsa bile ona göre giysileri azdır ve hep aynı kombini giyer, fiziksel hızlı gelişimine bağlı olarak hep açtır ve evdeki yemek hep azdır, tatil azdır, öğretmenlerin notları da azdır.
• Bunlara karşın evdeki kuralları çok bulur,
• Bağımsızlaşma isteği ve sosyal çevreye ilgisinin artması nedeniyle daha fazla arkadaşlarıyla olmak, değişik yerlere gitmek, görmek ve denemek ister.
• Karşı cinsle ilgilenir, beğenilmek ister, yakışıklı ya da güzel olup olmadığını sorgular, dış
• görüntüsü için aşırı hassas davranır.
• Yetişkinlik ve çocukluk arasında sıkışmış hissettiği bir dönemdedir. Bir taraftan model aldığı yetişkinler gibi davranmaya çalışırken, bir taraftan küçük bir çocuk gibi tepkileri vardır.
• Ergenlikte dönemsel içe kapanıklıklar çok sık görünür. Bunun nedeni bedeninde, fikirlerinde yaşanan değişim ve onun da anlam veremediği iniş çıkışlı duygularını saklamak, kontrol edebilmektir.
• Bir egen şiddetli çatışmalar yaşasa da, anne ve babasını her başı sıkıştığında sığınabileceği limanı yapmak ister. Bu her hangi bir sebepten dolayı bulamayan ergen güvensizlik yaşar. Güvensizlik duygusu, üzüntü, karamsarlık gibi depresif duygulara ve benlik algısında düşüşlere yol açar.
• Ergenlik döneminde depresif duygular olarak kendini gösteren endişe, üzüntü, korku, hayal kırıklıkları ve öfke yoğun yaşanır Bu olumsuz duygulara bir savunma olarak hayaller kurma, müzik dinleme veya arkadaşlarla sürekli bir arada olma rahatlatıcı mekanizmalar olarak gözlenir.

Genç kızla iletişim

Ergenliğe kadar baba ile daha yakın ilişki halinde olan kız çocuk, ergenliğe adım atmaya başladığında bir içe kapanma süreci yaşar. Babası açısından da küçük kızının genç kız olduğunu kabullenme belli bir zaman alır. Kız çocuğu olan annenin süreçte daha aktif ve bilinçli olması gerekir.
Ergenin verdiği tutarsız tepkilere karşın ebeveynlerin kızlarına olabildiğince tutarlı bir duruş içinde olmaları önemlidir. Bu döneme kadar çocuğunun bu kadar güçlü inatlaşma ve saygısızlaşmasına alışık olmayan ebeveynin iletişimi kapatmayan ancak rahatsızlığı yansıtan tepkilerinin olması sağlıklı olandır. Örneğin; çocuğuna küsüp günlerce konuşmamak değil de, “benle bu ses tonu ile konuşmandan çok rahatsız oluyorum, ses tonunu ayarlayıp devam et yoksa bu şekilde konuşmaya devam etmeyeceğim”.
Ergenlikte olan genç kız anne ile bir çatışma süreci içerisindedir. Buna rağmen aralarındaki bağlar kopmamalı ve genç kız cinsiyetine ve kadın rolüne dair merak ettiklerini anneden öğrenebilmelidir.

Genç erkekle iletişim

Ergenlik döneminde olan erkek çocuk bağımsızlaşabilme sürecinde baba ile çatışma halindedir. Babanın gücünü, bilgisini sürekli sınar. Baba modeli olan bir evde, ergenin anne ile daha sakin ve rahatlatıcı bir iletişimi olur. Annenin başarmaya çalışması gereken de bu şekilde bir ilişkidir. Erkek çocuk en şiddetli tartışmalarını babası ile yapmasına karşın yine cinsiyet modeli de baba olduğundan ilişkileri bu dönemde inişli-çıkışlıdır. Ergenlikle ilgili anlatılması gerekenleri baba üstlenmelidir. Babanın bunu yapabilmesi için çatışma dönemlerinin çok yıpratıcı geçmemesi gerekir. Yeri geldiğinde en derin sırlarını ve meraklarını paylaşabilmesi için aralarında sırf otoriteye bağlı değil, dostvari bir ilişki gelişmelidir. Bununla birlikte en doğru bilgileri babasından alabileceğini bilmesi gerekir. Dostluk kurma yolunda çocuğun güvenini kazanmak önemli bir adımdır. Güven için ebeveynlerin yapması gereken tutumlarının tutarlı olmasıdır. Çocuğun davranışları karşısında verilen tepinin bir başka seferde de aynı olması önemlidir.

Ne zaman uzmana başvurmalı?

Ergenlik, hem genç hem de ebeveynler için zorlayıcı bir dönemdir. Sorunların üstesinden gelmek için bir uzmandan yardım almak gerekebiliyor. Bir uzmandan destek alınmasının gerekli olduğunu gösteren işaretler şöyle;
• Ergenlikte hızlı duygusal iniş ve çıkışlar gözlenir. Ancak bu duygu dalgalanmaları şiddetli ve ardından gelen içe kapanma dönemleri çok uzun ise,
• Ebeveynlerin “Huy değişikliği” olarak tanımlayabildiği köklü değişiklikler gözlemleniyorsa, örneğin; çok neşeli ve hayat dolu bir genç birden tamamen içine kapanmışsa,
• Akademik ilgi ve başarıda ani düşüş gözleniyorsa,
• Ev içinde ve aile ile geçirdiği zamanda ciddi azalma olmuşsa,
• Dünyası odası ve bilgisayarından ibaret olmuşsa,
• Uyku düzeni hayatını etkileyecek şekilde bozulmuşsa, Örneğin; tüm gece oturmak/dışarıda olmak ve tüm gün uyumak istiyorsa,
• İştahta ani değişiklikler ve bu değişikliklere bağlı aşırı zayıflama ya da şişmanlama olmuşsa,
• Sürekli gerginse ve öfke kontrol sorunları yaşıyorsa,
• Aile içinde sürekli çatışma ortamı varsa profesyonel yardım almakta fayda vardır.
Ergenlik için Aileye Öneriler
• Ergenlik dönemi, bu zamana kadar ekilenlerin biçildiği bir dönemdir. Dolayısıyla bastırılmış tüm sorunlar bu dönemde patlak verir.
• Çocukla kurulan sağlıklı iletişim ergenlik döneminin zorluğunu azaltır.
• Önceki yaşlarda verilmiş sınırlar, bu dönemde ebeveynin işini kolaylaştırır.
• Ergenlik dönemi korku ile değil sevgi ile yönetilebilir.
• Çocuğun bir müzik aleti ve spor dalına yönlendirilmesi, bu dönemde biriken fazla enerjisini boşaltabileceği uygun alan yaratır. Kötü alışkanlık ve bağımlılıklardan korur.
• Cinsellikle ilgili merak ettiği soruları hemcinsi olan ebeveyni ile konuşabilmelidir. Ve yine cinsel suçlara dair bilgilendirilmelidir.

-Mayıs Psikoloji-

tırnak yeme

Tırnak Yeme

Çocuklardaki duygusal sorunlar kendini tırnak yeme, saç koparma, dudak ısırma şeklinde gösterebilir.
Genellikle 3-4 yaşlarındaki çocuklarda görülen bu davranışlar karşısında hızla harekete geçip, sorunun kaynağına müdahale etmek önemli.
Çocuk aile içi veya okuldaki bir başka kişiden gözlemlediği bu davranışı taklit ediyor olabileceği gibi gerçekten yaşadığı bir stres ve kaygı sonucunda vücudun dışa vurduğu bir tepki olarak tırnak yemeyi geliştirmiş de olabilir.
Hızlı hareket etmek bu davranışın alışkanlığa dönüşmeden altında yatan nedeni görmemizi ve asıl soruna odaklanmamızı ve davranış yerleşmeden söndürmemizi kolaylaştırır.
Ebeveynlere Öneriler
– Gözlemlemeye başladığınız davranışın sizi üzdüğünü, kızdırdığını veya endişelendirdiğini çocuğunuza hissettirmeyin.
– “Yapma”, “Elini çek” demek yerine dikkatini başka alan ve uğraşlara kaydırmaya çalışın.
– Tırnak yemeyi bırakma noktasında çocuğun işbirliği son derece önemlidir. Bunu çocuğunuzun da istemesi ve çaba göstermesi gerekir.
– Baskıcı bir yaklaşımdan ziyade konuşarak, neden bırakmasını istediğinizi açıklayarak onun işbirliğini kazanmak daha etkili olacaktır.

-Mayıs Psikoloji-

anne sevgisi ve beyin gelişimi

Anne Sevgisi ve BEYİN Gelişimi

Dilerdik ki her anne, zaman, finansal kaynaklar ve içinden gelen sevgi ile çocuğunu doğduğu andan itibaren besleyip sevgi ile büyütebilseydi. Ne yazık ki; birçok nedenden dolayı birçok çocuk sevilmediğini ve istenmediğini hissederek büyüyor.
Doğumda ve gelişimin ilk yılları boyunca bebeklerin anneleriyle olan yakınlıklarını korumaya karşı biyolojik bir eğilimleri vardır. Anneye gösterilen bu öğrenilmemiş ilk davranışların kaynağı, bakım kaynağından uzaklaşmamak ve tehlikelerden korunmaktır. Dolayısıyla, bağlanma, güven ve yakınlık arama ihtiyacı, daha doğumdan itibaren bütün canlılarda görülmektedir (Miller, 2002). Bunların tehdit edildiği durumlarda fiziksel olduğu kadar ruhsal olarak da gelişimde engellemeler söz konusu olur.
Bowlby(1940) ile başlayan bağlanma sistemini ve beyin gelişimi üzerine olan etkileri anlamaya yönelik araştırmalar yapılmaktadır. Anne sevgisi ve desteğinin çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığı açısından gerekliliğini ve besleyiciliğini yapılmış bu araştırmaların sonuçlarından biliyoruz. Yeni bir araştırma Washington Üniversitesi tarafından literatüre kazandırıldı. Araştırmaya göre “Okul öncesi yıllardaki anne sevgisi Hippokampus’un gelişimini destekliyor”. 3-5 yaşa arasındaki okul öncesi çocukların beyin gelişimlerinin incelendiği araştırmada anne sevgisi ile hippokampusun kapasitesinin arttığı bilimsel olarak ortaya konmuş. Hipokampus; öğrenme, bilgi depolama ve dikkat alanlarının yer aldığı çok önemli bir merkezdir. Hipokampusun alındığı durumlarda canlıların yeni bilgi öğrenemediği, bilgi depolayamadığı ve dikkatini bir konuya yoğunlaştıramadığı görülmüştür.
Uzunlamasına sürdürülen çalışmada, okul öncesi dönemde daha az anne sevgisi ve bakımı gören çocukların hipokampus kapasitesi ve gelişimi daha az oluyor. İlginç bir bulgu olarak, okul öncesi yıllarda verilemeyen sevgi ve bakım, okul öncesi dönemden sonra sağlanmaya çalışılsa da hipokampus gelişimine erken çocukluk dönemindeki katkıyı sağlamadığını ortaya koymuştur.
Yapılan araştırmada araştırmacılar, çocuğa yönelik destek ve bakımı ölçümlemek için anne-çocuk etkileşimlerini ve skorlarını video kaydı altına aldılar. Sonrasında erken çocukluktan, ergenlik öncesine kadar MR beyin taramaları takip edildi. Beyin görselleri, okul öncesi yıllarda anne desteği ve bakımının özellikle hipokampus volümünü artırdığını gösterdi.
Bu bulgulardan yola çıkarak metropol şehirlerde yeterince rahat geçinebilmek, çocuklarını iyi okullarda okutabilmek, tatillere çıkabilmek için ebeveynlerin yoğun tempolarda çalıştıklarını görüyoruz. Kendini bu döngüye kaptıran ebeveyn bir yerde ailesini zaman ve ilgi anlamında ihmal edebiliyor. “Her şey onlar için” gibi bir yanılgı ile aslında en telafisi olmayan yıllar geçiyor. Bu araştırma bulguları çocuğun beyin gelişimindeki en önemli yer olan hipokampusun gelişiminin yiyecek veya iyi okul-öğretmenlerle değil anne-babanın kaliteli ilgi ve sevgisi ile mümkün olabildiği bir kez daha kanıtlanmış oluyor.
Uzm. Psk. Duygu Karakulak Takvim

SOBECE / Sosyal – Duygusal Beceri Çocuk Eğitim Programı

Önceki Duyurularımız Çocuklarda Sosyal-Duygusal Beceri Geliştirme  SOBECE / Sosyal – Duygusal Beceri Çocuk Eğitim …

Film Analizi

Önceki Duyurularımız Film Analizi İçimizdeki Yabani Hikayeler 1 Sosyal Medya Kullanımı ve Online İtibarınız Film …

Filial Terapi

Filial Terapi Filial Terapi Filial Terapi (Anne Çocuk İlişki Güçlendirme Programı ) Filial Terapi grup oturumlarına …