Etiket: çocuk terapisi

Çocukluk dönemi korkuları-2

Çocukluk Dönemi Korkuları

Korku, gerçek veya beklenen bir tehlike karşısında uyanan; coşku, benzin sararması, ağız kuruması, kalp çarpıntısı, solunum hızlanması gibi fizyolojik değişikliklerle kendini gösteren bir huzursuzluk hali olarak tanımlanabilir. Ve tıpkı öfke, kızgınlık, sevinç ya da üzüntü gibi yaşama ve insana ait duygulardan bir tanesidir. Korku, görünen ve görünmeyen tehlikeler karşısında gösterilen en doğal tepkidir ve çocuklar için de korku normal gelişimlerinin bir parçasıdır. Bebeklikten itibaren her yaş grubunda farklı korkular görülebilmektedir. Çocuklarda görünen korkuların sıklığı, yaş dönemine uygunluğu ve gündelik akışı ne kadar etkilediği bu sorun karşısında bir uzmandan destek alma zamanının belirlenmesine yardımcı olabilir.

Korku, savunma ve hayatta kalabilme adına gerekli bir duygudur. Korkular bizi uyarır ve uyarılar da dikkatli olmaya yönlendirerek güvenliğimizi sağlar. Ama bazen uyarılar yanlış çıkar ve bizim için hiç tehlikeli olmayan şeylerden bile korkarız, örneğin sinekten. Bu durumda korkmak iyi bir şey değildir; çünkü yapabileceğimiz bazı şeyleri yapmamızı engeller.

Bebeklik döneminden başlayarak yaşam boyunca farklı gelişim dönemlerinde farklı korkuları açığa vururuz.

Korku küçük yaşlardan itibaren görülmeye başlar ve kontrol edilmesi öğrenilse dahi bu duygu tam anlamı ile kaybolmaz. Yaşamımız boyunca farklı korkuları açığa vururuz. Yaşa göre gözlenen belirli korkular olsa da korku türleri ve korkuya karşı gözlenen vücut tepkisi farklılıklar gösterebilir.

0-2 Yaş

Günlük yaşamda yetişkinler olarak bizlerin alışık olduğu birçok şey yeni doğan bir bebek için çok yeni ve temkinli yaklaşılması gereken bir belirsizliktir. Anne karnından sonra gürültülü bir dünya ile karşılaşan bebekler sese karşı aşırı duyarlı olurlar. Gürültü veya şiddetli uyaranlardan gelen korku bir çocuğun deneyimlediği ilk korkulardandır.

Annesini kendinin bir parçası olarak gören bir bebek için sosyal olmaktan çok çevresel olarak kabul edilen bir korku olan anneden ayrılma korkusu gibi bu durumda insanın doğuştan getirdiği bir korkudur. Bu durum çocuğun aşina olmadığı yüzlerin ya da nesnelerin ona yaklaşmasıyla ortaya çıkan yabancı korkusuyla ilişkilidir.

Bu korkuların kontrollü ortamlarda güven duygusu kazanıldıkça azalması beklenmelidir.

2-4 Yaş

Bu yaş grubundaki çocukların çoğu birtakım hayvanlar ile karanlıktan korkar. Bu korku, her üç çocuktan biri tarafından yaşanır ve (hayali varlıklar, yalnız kalma ve terk edilme gibi) daha sonra ortaya çıkan korkularla ilişkili olabilir.

Bu yaş grubunda görünen korkular, 0-2 yaş dönemi ve 4 yaş sonrası görünen korkulardan daha çoktur. Bunun nedeni çocuğun önceden fark etmediği durumları anlamaya başlaması ile ilgilidir. Deneyim eksikliği nedeniyle bu durumları tehdit olarak yorumlayarak daha temkinli davranmaktadır.

4-6 Yaş

Çocuklar okul çağına geldiklerinde, yalnızlık ve terkedilme gibi duygusal bağlarla ilişkili korkular ortaya çıkar ya da şiddetlenir. Bunlar varlığını sürdürme devresi olarak nitelenebilecek süreçle bağlantılıdır. Çocuk kendi ayakları üzerinde durmak zorundadır, ailesinden ayrıdır, kendisini daha önce hiç yaşamadığı ve korumasız bir durumda bulur. Bu korku ayrıca bir akrabanın hastaneye yatırılmasını ya da ölümünü veya anne babadan ayrılmayı takiben belirgin hale gelebilir.

Bu çağdaki çocuk beceri ve yetenek yoksunluğu nedeniyle sosyal dışlanma korkusu sergiler. Karanlık korkusu sürmektedir. Bilinmeyen yabancılara, yaratıklara ve hayali varlıklara karşı duyulan korku şiddetlenir.

6 Yaş ve üzeri

Çocuk altı yaşından sonra okula başlar ve artık içinde bulunduğu dünya ile hayal dünyasını birbirinden ayırt etmeye başlar. Hayal ürünü olan korkularından yavaş yavaş kurtulur. Bu korkuların yerini zamanla kendisi ve yaşamdaki yeri, önemi ile ilgili korkular alır. Okul başarısızlığı ve arkadaşları arasında sevilmeme buna örnek olarak verilebilir.

Çocukların hayal dünyalarının ve bilişsel süreçlerinin gelişmesiyle dünyayı algılamaları da değişir. Korkular; yüksek ses, yalnız kalmak, karanlık, canavarlar, ölüm, bir yakınını kaybetme ve gülünç duruma düşme şeklinde değişiklik göstererek devam edebilirler. Bunlar çocuklarda sık görülen korkulardır. Hafif başlayıp, günlük akışta onu rahatsız etmeyip belli durumlarda ortaya çıkması ve korkulan şeye karşı giderek toleransının artması beklenir. Örneğin; anneden ayrılma korkusu olan bir çocuğun ilk olarak annenin kucağından inebilmesi, daha sonra annesi ile aynı odada göz mesafesindeki bir uzaklıkta kalabilmesi, sonra evin içinde başka odalarda annesiz zaman geçirebilmesi ve birkaç saat ayrı kalabilmesi şeklinde bir ilerleme ve gelişme içerisinde olması beklenir.

Bu korku yani anneden ayrılmayı reddetme eğer anne tarafından da sahiplenilir ve farkında olarak veya olmayarak ayrışmaya olanak verecek durumlardan kaçınmalar anne tarafından da desteklenirse, bu korku ile başa çıkma çok daha ileriki yaşlara sarkabilir. Okul çağına kadar bir şekilde ertelenen ve günlük yaşantıyı çok fazla zorlamadığı için görmezden gelinen bu durum okula başlama zamanı ile birlikte okul korkusu şeklinde adlandırılabilmektedir.

Gelişim yılları içerisinde çevresini tanımaya, ilişkileri kendisine göre anlamaya, olayları yorumlamaya çalışan çocuğun içinde bulunduğu koşullara ve kişilik altyapısına göre kaygı düzeyi de şekillenmeye başlar. Farklılaşan korkular ve kaygılarla karşılaşan çocuk bunların üstesinden gelerek kişilik gelişiminde olgunlaşma sağlar.

Yaş özelliklerine göre korku türleri öngörülse de çocuğun zekâsı, cinsiyeti, sosyo ekonomik statüsü, sosyal ilişkileri, fizyolojik koşulları (açlık, uykusuzluk, gibi.), kişilik yapısı bu korkuların şiddetini ve süresini değiştirebilmektedir.

Korkunun Egemenliğindeki Fiziksel tepkiler:

Karın ağrısı, iştah kaybı, uyku düzensizlikleri, el-vücut titremesi, kekeleme, tırnak yeme, takıntılı, tekrar eden davranışlar görülebilmektedir. Fiziksel tepkilerinin yanında korku gelişimsel olarak çocuğun önündeki bir duvar gibidir.

Ne zaman yardım almalı?

Korku belli bir düzeyin üzerinde seyretmeye başladığında temel işlevi olan gerçek tehdit nesnesine karşı uyarıcı olma işlevini yitirir. Gereğinden fazla korku ile çocuğun günlük aktivitelerini engelleme noktasına gelindiğinde sözlü telkinler, korkulan durumun küçümsenmesi, kaçış planları işe yaramadığında korku fobiye dönüşmüş olabilir ve bir psikoloğa danışmak yerinde olacaktır.

Çocuğunuzun korkuları karşısında şu sorulara cevap bulmaya çalışabilirsiniz:

“Bu korkular bir gelişim dönemine mi ait?”

“Bu korkuların aile ile ilgili veya tedirgin edici bir durumla ilgisi var mı? (Boşanma, taşınma, seyahat, eve yansıyan gergin bir ortam…)

“Ev dışında her hangi bir faktörün bu duygularla ilişkisi olabilir mi?” (Okul, yeni bir sosyal ortam, arkadaş ortamı…)

Yaşın karakteristik özellikleri çerçevesinde normal sayılan korkular, çocuğun günlük yaşantısını sürdürmesine engel olmadığı sürece doğal karşılanmalıdır. Yaşa göre azalması beklenen korkuları devam ettiren ve korku nesnesine karşı yatıştırılamayan tepkiler geliştiren çocuklar için psikolojik destek almak gerekebilir.

Ebeveynlere Öneriler

Korkmanın gülünç ve cesaretsizlik olduğunu söylemek, ya da çocuğun davranışlarını diğer çocuklarınkilerle karşılaştırmamak önemlidir.

Çocuk için fazlasıyla gerçek bu durumda, korkulacak bir şey olmadığını söylemek onu rahatlatmayacağı gibi anlaşılmadığını hissederek çaresizlik duygularını güçlendirebilir.

Çok fazla üzerine düşmek; çocuğun bu durumu fark edip daha fazla ilgi için suistimal etmesine yol açabilir bu nedenle aşırı koruyucu olmaktan kaçının.

Başka insanların yanında çocuğun korkusundan bahsetmek; ona belki gülünç duruma düştüğünü hissettirebilir.

Çocuğun korkusu üzerinden yapmaması gereken bir şey yaptığı zaman onu cezalandırmak, bu korkunun daha da derinleşmesine yol açabilir.

Çocuk çok küçük yaşlardan itibaren çevresindeki kişilerin çeşitli olaylar karşısında verdikleri tepkileri izler ve korkuyu model alarak öğrenir. Anne babasının belli bir olaydan sonra panik yaşadığını gören çocuk o olayla ilgili benzer bir tepki geliştirecektir.

Ailenin çocuğun karşılaştığı durumdan kaçınma davranışını desteklemesi durumunda çocuk o durumla mücadele etmeyi, başa çıkmayı öğrenemez.

Yine korkuların oluşmasında anne babaların tutumları etkili olabilmektedir. Anne babaların bazı davranışları çocuklarda yoğun korku yaşanmasına neden olabilir. Söz dinletmek için tehdit etmek çocuğun o güne kadar hiç düşünmediği bir şeye karşı bakışını değiştirebilir veya o güne kadar yaşamadığı güven kaygısını yaşamaya başlayabilir.

Söz dinletmek için kullanılan “gelmezsen bırakır giderim” gibi tehditler, “sakarsın, dikkatsizsin” gibi eleştiriler, “beni hasta edeceksin” gibi suçlayıcı ifadeler, “koşma, düşeceksin” gibi sürekli tehlike altında olduğunu ifade eden uyarılar, çocukların güvensiz ve korkak olmalarına yol açabilir.

Uzm. Psk. Duygu KARAKULAK TAKVİM

Group of cute little prescool kids drawing with colorful pencils

Özgül Öğrenme Güçlüğü (Disleksi)

Özgül Öğrenme Güçlüğü

Okulöncesi ve anaokullu günlerini geride bırakan ve ilkokula geçiş yapan öğrenciler ve ebeveynleri genellikle bu sürece hevesli, heyecanlı ve duygu dolu başlarlar. Günler geçer öğretmene, sınıfa ve okula adaptasyon sağlanır ve akademik program uygulanmaya başlar. Öğretmen sınıf ortalama öğrenme süreçlerini hedef alan bir program uygularken bazı çocuklar bu ortalamanın üzerinde veya altında kalabilirler. Her iki grup içinde farklılaşan programların uygulanabilmesi gerekir. Okul bu özel gereksinimleriyle dikkat çeken çocukları tespit aşamasında önemli bir rol oynar ve potansiyelleri doğrultusunda desteklemeye çalışır ancak bazı öğrenciler akademik bilgi akışını yakalayabilmek için özel gereksinimlere ihtiyaç duyarlar. İşte bu noktada bazı çocukların ilk günlerdeki hevesinden eser kalmadığını hatta okula giderken ayaklarının geri geri gittiği gözlemlenir. Altı – yedi yaşlarında bir çocuk için karşısındakini anlamak ve anlaşıldığını hissetmek çok önemlidir. Akademik güçlükler zaman içerisinde öğretmen ve arkadaşları ile sosyal iletişimini de bozmaya başlar.

Öğrenme Süreci;

Öğrenme bilgiyi alma, işleme ve istenildiğinde geri çağırıp sunabilme işlevidir. Bu akışta sorun yaşayan çocuklar okulda ve evdeki tüm desteklenmeye rağmen güçlük yaşamaya devam ederler.

Özgül Öğrenme Güçlükleri

Özgül öğrenme güçlüğü; okulöncesi yıllarda kendini renk, isim, rakam öğrenmelerinde gösterse de ilkokul çağına gelindiğinde bir tanı alabilmektedir. Çocuğun derslerine katılıyor, çalışıyor olmasına rağmen öğrenememe, öğrendiğini geri çağıramama, unutma şeklinde kendini göstermektedir. Bu özgül güçlük; okuma (disleksi), yazılı anlatım (disgrafi) ve matematik (diskalkuli) alanlarından bir, iki veya üçünde yaşanıyor olabilir. Yapılan araştırmalar her on çocuktan bir (1/10) tanesinde derecesi değişmekle birlikte özgül öğrenme güçlüğü yaşandığını ortaya koymaktadır. Özgül öğrenme güçlüğünün zekâ ile bir ilişkisi olmadığı ve hatta çok yüksek zekâdaki kişilerde bile ortaya çıkabildiği bilinmektedir. Ancak müdahale edilmediği durumlarda yaşam boyu süren gelişimsel bir bozukluk olarak kalmaya devam eder.

Çocuk Nasıl Etkilenir?

Bu hem çocuk hem öğretmen, hem de anne-baba için zorlayıcı bir durumdur. Akademik zorlanmalarla başlar ancak kısa süre sonra etkileri öğretmen, aile ve arkadaş grubunda da hissedilir. Reddedilme, baskı, küçük görme gibi davranış ve etiketlemelerle kişinin özgüven, benlik algısı, kaygı düzeyleri üzerinde de dolaylı ancak kalıcı hasarlara yol açabilir.

Ne Yapmalı?

Böyle bir şüphe durumda çocuğun diğer arkadaşlarının bilgi düzeyinden çok geride kalmadan çocuk psikoloğuna hızlı bir yönlendirme yapılması gerekmektedir. Öğrenme süreci ile ilgili detaylı verilere psikometrik test araçları ile ulaşılıp probleme yönelik bir çalışma ile çocuktaki hem akademik zorlanma azaltılır hem de etkilemesi beklenen duygusal-sosyal alanların zarar görmeden üstesinden gelmek mümkün olur.

Hangi Çalışmalar Yapılabilir?

Özgül öğrenme güçlüğü özellikle algılama süreçlerinde yaşanan sorunlar kaynaklıdır. Bu nedenle çocuğun öğrenme stilinin tespit edilmesi ve tekrarlanacak konuların o stilde (işitsel, görsel, kinestetik öğrenme stili) materyaller aracılığı ile tekrarlanması algılamayı kolaylaştıracaktır.

Yine görsel dikkat (görsel algılama )ve işitsel dikkat (işitsel algılama) desteklenmesi gereken alanlardır. Örneğin görsel algılamada sorun yaşayan bir çocuk için görseli farklılaşan eşya veya çizimler üzerinden sınıflandırma, benzerini bulma çalışmaları yapılabilir.

Uzm. Psk. Duygu KARAKULAK TAKVİM

SOBECE / Sosyal – Duygusal Beceri Çocuk Eğitim Programı

Önceki Duyurularımız Çocuklarda Sosyal-Duygusal Beceri Geliştirme  SOBECE / Sosyal – Duygusal Beceri Çocuk Eğitim …

Film Analizi

Önceki Duyurularımız Film Analizi İçimizdeki Yabani Hikayeler 1 Sosyal Medya Kullanımı ve Online İtibarınız Film …

Filial Terapi

Filial Terapi Filial Terapi Filial Terapi (Anne Çocuk İlişki Güçlendirme Programı ) Filial Terapi grup oturumlarına …